11 Haziran 2010 Cuma

Ham meyvayı kopardılar dalından





Kuruluşunun 70 yılında Köy Enstitüleri 29 Mayıs 2010 tarihinde İş Kültür'de (İş Kuleleri Sanat Merkezi) bir konser ve sergiyle anıldı. ODTÜ Türk Halk Bilimleri Topluluğu mezunları konseri Yeni Kuşak Köy Enstitüler Derneği İstanbul Şubesinin katkılarıyla düzenlenmişti. Aslında yalın bir konserden çok, kapsamlı, sazlı sözlü, dia gösterili, başarılı bir sahne performansıydı izlediğimiz. Salon tıklım tıklım doluydu ve sanatçılar uzun süre ayakta alkışlandılar. Hele köy enstitülerinden mezun yüreği genç hanımlar ve delikanlılar, konser sonunda sahneye davet edildiğinde...




Fuaye etkinliği olarak düzenlenen sergiye ufak da olsa katkıda bulunabildiğim için mutluyum.



Bu panoda fotoğrafı yer alan defter, babam Ali Görgülü'nün 1944 yılında Arifiye Köy Enstitüsü'nde tuttuğu ve içine notlar aldığı ajanda...



Fotoğraftaki "Not Defteri" de Arifiye Köy Enstitüsü 1946 mezunu Ali Görgülü'nün Kompozisyon Defteri...



Yine babacığım Ali Görgülü'nün okul yıllarında hazırladığı bir 'ödev'.



Sergideki vitrin düzenlemelerinden biri.



Sergi ziyaretçilerinden bir bölümü...




Sergi düzenlemelerini başarıyla gerçekleştiren dostlar. Ellerinize sağlık!



Sergideki ilginç objelerden biri de bu tuğlalardı. Üzerlerinde K. E. damgaları var. Bilindiği gibi enstitü binalarını enstitülerin öğrencileri kendi elleriyle yapmıştı. Öğrenciler duvar örmekle kalmayıp kendi tuğlalarını da kendileri üretmişti! İşte bu tarihi tuğlalar o günlerden kalma...



Bu sergi sevgili babacığıma bir tür babalar günü kutlaması oldu. Sergi vesilesiyle dostlarla bol bol onu andık.





10 Haziran 2010 Perşembe

Özgür Tiyatro, Aşkın Vatanı Yoktur'u İstanbul'da sergiledi





Özgür Tiyatro 17 yıl önce kurulmuş Ankaralı bir tiyatro olarak ilk İstanbul turnesini geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdi. Bu minvalde Aşkın Vatanı Yoktur adlı oyun, Kartal Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde 18 Mayıs 2010 tarihinde iki kez sergilendi.
Tek kişilik bu oyun Nazım Hikmet'in 'Taranta Babu'ya Mektuplar' şiirlerinden bir kolaj. Oyunun hem yönetmeni ve hem de tek oyuncusu olmak gibi güç bir işi omuzlayan Özgür Başkaya son derece başarılı bir performans ortaya koyuyor. Nazım şiirlerinden de aldığı güçle kurgusu sağlam bir oyun kotarmış.
Oyunun ana izleğini oluşturan metin, Habeşistanlı bir zencinin resim öğrenmek için geldiği ve öldürüldüğü Mussolini dönemi Roma'sından karısına yazdığı ama gönderemediği bir deste mektuptur. Bu mektuplarda 1930'ların Roma'sı, İtalyan ekonomisinin dibe vuruşu, bu koşullarda Mussolini'nin iktidar oluşu dile getirilir. Roma'da iki ayrı dünya vardır: Birincisi turistik Roma, ikincisi ise halkın yokluk içinde yaşadığı dış mahalleler... İtalyan ekonomisi zordadır ve Mussolini çareyi Habeşistan'a savaş açmakta bulur.

"...Kartpostallar Roma'sına benzemiyen bir Roma daha vardır. Onun ne fotoğraflarını çekerler, ne kartpostallarını satarlar. Bu ikinci Roma'nın adı: Cartieri Popolari - HALK MAHALLELERİ'dir... Burada evler, Amerika'ya göç edemiyen bir İtalyan işsizinin umutsuzluğuna benzer. Buranın karanlığı terlidir, yapışkandır ve kokusu ağırdır. Bu mahalleler, boyalı kartpostalların parlaklıklarında bile ışık bulamadıkları için ne coğrafya kitaplarına girerler, ne de güzel, tarihî manzaralar meraklısı yolcuların koleksiyonlarına...
Kızını, İtalya'nın en zengin, en rahat delikanlısı Kont Ciano ile evlendiren ve kendisi Prens Torlonya'nın armağanı Villa Torlonya'da oturan büyük idealist Sinyor Mussolini, İtalyan Ansiklopedisi'nin «F» harfinde faşizmin ne demek olduğunu anlatırken der ki:
«Faşist, rahat hayata hor bakar... Yeryüzünde saadetin mümkün olacağına inanmaz.»
Faşizmin bu «rahat hayata hor bakmak ve yeryüzünde saadete kavuşmamak» nazariyesi, büyük bir ciddiyet ve samimiyetle «Cartieri Popolari - Halk Mahallelerinde» gerçeklendirilmiştir."






İnsanların sözle, domuzların patatesle beslendiği bir dünyadır Mussolini Roma'sı. Bu yüzden Habeş genci mektubunda şöyle yazar:

"YAŞAMAK..
Ne acayip iştir ki
bu ne mene gidiştir ki TARANTA - BABU
bugün bu
«bu inanılmıyacak kadar güzel»
bu anlatılamıyacak kadar sevinçli şey:
böyle zor
bu kadar
dar
böyle kanlı
bu denlü kepaze..."

Ve Mussolini çok konuşmaktadır. Çok korktuğu için çok konuşmaktadır. Ve Habeşistan'ı işgale hazırlanmaktadır.Çünkü bir gazete haberine göre "Muharebe kozmik bir zorunluluktur ve insanın bedenini gençleştirir, ruhunu tasfiye eder."
İtalya'da işsizlik hızla artmakta, işçi yevmiyeleri düşmektedir. İngiliz işçisinin üçte biri kadar yevmiye elde edebilmektedir İtalyan işçisi. Savaştan sonra ise elbet birileri zengin olacaktır.

Son mektup şu sözlerle biter:
"Geliyorlar Taranta - Babu.
Bu ölmeğe ve öldürmeğe gönderilenler
kanlı sargılarına birer birer
teneke haçlar takıp döndükleri gün,
büyük ve âdil Roma'da
hisse senetleriyle aksiyonlar yükselecek"

Faşizm yükselişini sürdürmektedir...






***

OYUN ÜZERİNE BİR İKİ DİPNOT:
Işıklandırma turnede istedikleri gibi olmamış. Sahne büyük gelmiş dekoru dağıtmak zorunda kalmışlar ki bu da dekorlar arasında hafif bir zaman kaybına yani oyunun temposunda belli belirsiz bir aksamaya yol açıyor.
Işık yetersizliği/sorunu yüzünden ressam şövalesindeki resimler iyi seçilemiyor. Göstermeci bir anlayışla sergilenen bu resimler, Abidin Dino’nun desenleri…
Dekor Tamer Gören’e ait. Çok sade adeta minimalist ama aynı zamanda çok işlevsel bir dekoru var oyunun.
Kısacası ortaya temiz ve güzel bir iş çıkarmışlar.
Bilet fiyatlarını devlet tiyatrolarınınkinden bile ucuz tutuyorlar ki kimse 'gelirdim ama pahalı' demesin. Böyle bir bahanenin ardına sığınmasın. Yine de seyirci bulmakta güçlük çekiyor bu güzel oyun…