Tohum, toprak ve Bove
Artık köy işleri bakanlığımız olmayacakmış. Tarım ve hayvancılığı da İsrail yapsın bundan böyle bu topraklardaJ Topraksız tarım yapmaktan bıkmıştır garibanlar. Biraz toprak yardımında bulunalım; bizde çok nasıl olsa.
Biz köylüden, köyden, topraktan nefret edip kurtulmaya çalışırken elin Fransa’sında köylü isyanı çıkıyor. Tarım için kıyametler kopuyor ileri sanayi ülkelerinde.
Hatta Fransızların köylü önderi bile var: Jose Bove. Bu adam genetiğiyle oynanmış diye koca mısır tarlalarını söküyor. Öyle ki yaptığı açlık greviyle Fransa’da genetiği değiştirilmiş mısır ekimini durdurmuş. (http://www.milliyet.com.tr/2008/01/13/yasam/axyas01.html)
Fransa’da bir McDonalds’ı tarım araçlarıyla yıktığı için kırk dört gün hapis yatmış bu Bove. Gerekçesi McDonalds'ın hormonlu sığır eti kullanması... Hapis yatmış adam ama AB de hormonlu sığır eti ithalatını durdurmuş. ABD'nin AB'ye misillemesi gecikmemiş elbette. O da Fransa'dan Rokfor ithalatına kısıtlama getirmiş. Evet bildiniz, Bove, Rokfor peyniri imalatıyla uğraşıyor:)))
Boş kalan zamanında bizim Bergama köylülerinin altın madenine karşı direnişine destek de vermiş kendisi.
Bove... Asterisk’e mi benziyor ne!
Peki biz ne yapıyoruz bu arada? Biz AB mevzuatına uyum sağlayacağız deyip yarım yamalak bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. AB yasalarını kopya ediyoruz. Üstelik kendimize uydurmayı ayıp sanıyoruz. Oysa AB ülkeleri bu yasaları çıkarırken ince eleyip sık dokuyorlar. Gerekirse Fransa örneğinde olduğu gibi genetiği değiştirilmiş (GDO) mısır ekimini rafa kaldırıyorlar. GDO’lu ürünlere özellikle dikkat ediyor, kullanıldığı her yerde bunun belirtilmesini mecbur tutuyorlar. Çıkardıkları yasalara sayısız çekince ve ön koşul ekliyorlar. Peki ya biz?
Bizse sesini zaten duyuramayan bir kesim olan köylüyü itip kakmayı marifet sanıyoruz. Peki AB’ye uyacağız diyerek sessiz sedasız çıkarılan tohum yasasının ne getirip ne götürdüğünü kaç kişi biliyor? Ankara’ya göre ‘artık sokakta tohum satılmayacak’mış. Tohumları sokakta satmayınca, sokakları temiz tutunca iş bitiyor demek ki. Oysa o tohum yasası yediden yetmişi hepimizi ilgilendirmekle kalsa iyi; bütün gelecek kuşaklarımızı da etkileyecek önemde. 2011'den itibaren kayıt altına alınmamış tohumluklarını satan köylüler, ağır para cezasına çarptırılacak ve el konulan ürünler imha edilecek. Böylece Anadolu'nun zengin türleri* doğallığını yitirecek. Geriye sadece ‘kayıtlı’ tohumlar kalacak. Bu gidişe “dur” demek gelecek kuşaklara karşı en büyük sorumluluğumuz. Peki bunun ne gibi vahim sonuçları olacağını neden tartışmıyoruz? GDO’lu tohumların doğaya nasıl zarar vereceğini neden konuşmuyoruz?
Tohum Yasası’ndan sonra bir de Biyogüvenlik Yasası var Ankara gündeminde. Adı üstünde biyolojik güvenliğimizle ilgili. Peki hani ulusal basında haberi? Bizim adımıza neye karar verildi biliyor musunuz? Acaba büyük gazetelerde manşet, ana haber kanallarında birinci haber olmaya değmez miydi bu yasa?
Adamlar Norveç’te buzlu toprakların derinliğinde uluslararası tohum bankası kuruyorlar. (Bakınız: http://www.bugday.org/article.php?ID=2890 ve www.gidahareketi.org ) Kim, neden kuruyor, dertleri nedir acaba? Bu tohum bankasını kuranların arasında GDO’lu tohum üretimi devlerinin** olması bir rastlantı mıdır? Bu bizim insanımızı neden ilgilendirmiyor? Hani büyük kanallarda bunun haberi?
Bir deli bir kuyuya bir taş atıyor, hepimiz o taşı çıkarmakla uğraşırken atı alıp Üsküdar’ı geçiyorlar da ruhumuz duymuyor. Ortalık Türkan Saylan şu bu, necidir neci değildir diye gürültüden yıkılırken, birileri sessizce bir şeyleri yürütüyor, farkına bile varmıyoruz. Sakın ortalığı bu kadar gürültüye boğmalarının asıl nedeni bu olmasın!
..........
*Anadolu’da on üç bin (13.000) tür bitki yaşıyor! Bu birçok ülkeyi kıskandıracak ölçüde büyük bir zenginlik. Üstelik bunların üç bini (3.000), sadece Anadolu’da yaşayan ‘endemik’ türler. Köylünün bunları ‘kaydettirecek’ hali olmadığına göre bu tohumları kimler kaydettirecek? Yoksa Norveç’teki tohum bankalarına götürüp bize parayla mı satacaklar? Başımıza ne geleceğini bilmiyoruz henüz!
** Dünya tohum bankası ortakları: Bill&Melinda Gates Vakfı, Rockefeller Vakfı ve ona bağlı CGIAR ile ABD tarım devleri DuPont/Pioneer, Monsanto, İsviçre menşeli Syngenta gibi biyoteknoloji şirketleri...
.........
Okuma önerisi:
Dünya Satılık Değildir
Yazanlar: Jose Bove, François Dufour
Büyük şirketler kâr etmek için dünyanın her köşesini, bütün kaynaklarını, doğasını ve insanları kullanıyorlar. Durmak bilmeyen bir kâr hırsına tâbi olarak, bazen aralarında anlaşıp bazen çatışarak, canlıların doğasını değiştiriyorlar. Devlet(ler)i de amaçlarına alet ediyorlar. Çok şeyi kaybettik, birileri buna dur demedikçe daha da kaybedeceğiz. José Bové’yle François Duffour’un isyanı bu noktada başlıyor. Solcu, sağcı, Amerika düşmanı ya da başka bir şey değiller; üzerinde yaşadıkları canlı dünyanın doğallığını korumak, ömrünü uzatmak isteyen dünya yurttaşları onlar. Kendi ülkelerinde küçük eylemlerde biraraya gelip, Seattle’da bütün dünya tarafından tanındılar. Görüldü ki, yalnız değiller. Anarşistler, çevreciler, eşcinseller, solcular, vicdanî redçiler, dışlananlar ve ezilenler... sistemin aman vermez çarklarına karşı biraraya geldiler.
..........
Kıraathanemizde bu kez Melih Cevdet'in tohuma yazdığı şiir var:
Tohum Dörtnala haberci ilkyazdan
Aşağıdan inceden beyazdan Dumanı tüten sıcak tohum Dolan kara toprağı dolan Ulaş yeryüzüne ak tohum Hay gücüne kurban olduğum Dağ taş dinlemezim hey aman Göster o gül yüzünü göster Önce yeşil yeşil bak tohum Sonra sarı sarı gülüver Donansın donansın daneler Kız oğlan kız, alaca kına Tarlalar sebil tek bedava Ver güzelim ver yiğitim ver Pir aşkına fakir aşkına Anladım farkı neden sonra Tohumdan başka şeymiş bitki Bu küçük deli fişekteki Ne ki? Ağaç mı allı pullu Yoksa ayrık mı, başak mı ki? Kim bilecek... kapalı kutu Ama bulut, yağmur bulutu Gelir kararır nerdeyse Tohum altta nefes nefese Kulağı gök gürültüsünde. Melih Cevdet Anday
|
Dip not: Bir haber: GDO için kirli lobi faaliyeti
6 yorum:
Mayınlı arazilerde tarım konusunda Necati Doğru bugünkü Vatan'da şöyle yazıyor. "Domateste ve buğdayda İnönü’nün torunu Güçlü Toker’in genel müdürlük yaptığı TAT Konserve; Çukurova çiftçileri, Ege çiftçileri, Akdeniz, Marmara çiftçileri gibi modern üretim yapmaya henüz geçememiş “bütün çiftçilik birikimleri zalim feodal ağa toprağında ırgatlık ve yarıcılıktan öteye gitmeyen köylüleri” kısa zamanda eğitip, öğretip, örgütleyip bu kadar yüksek verime ulaştırabiliyorsa bundan “ibret dersi çıkartması” gereken bu ülkenin Başbakanı, Tarım Bakanı, bu ülkenin iktidarının Meclis’teki milletvekilleri; mayınlı arazileri yabancı şirketlere “Temizle mayını, 44 yıl kullan toprağı” yasası çıkartmaya kalkarsa ben şüphelenirim."
Lütfen yazının tamamını okuyun. www.gazetevatan.com
Hani topragi alip goturecek degiller ya demissin ya bir yerde... Yillar yillar once ona da sahit olduk! Babamin yaptigi bir Marmaris gezisi sirasinda koylu anlatmis. Koca bir tepeyi Israilli birilerine satmislar, kirac burasi birsey yapilamaz, dunya para verip aldilar diye dalga gecmisler iclerinden. Sonra o tepeden kamyon kamyon toprak tasinmaya baslanmis! Tepe duz olmus... Ya ne olmus? Marmaris'ten baska bir yerde yetismeyen guzelim mandalina turu Israil'de yetisir olmus! Koylunun sahitliginin yalancisiyim!
Kardelenleri ilk nerede gordum ben biliyor musun Sefika? Toroslarda degil ne yazik ki. Cambridge'in gobeginde! Soganlar muhtemelen bizden gidip, cogaltilip sus bitkisi olarak satiliyor. Gene Cambridge'de, arkadasima bir uretici yalvarmis, bir sumbul turu varmis, onun soganindan getir bana diye! Kendisi niye gidip almiyor acaba???? Ingiltere'de birak bitkiyi, ada topragini ada disina cikartmak buyuk suc bildigim kadariyla. Sut, sut urunleri, et, et urunleri EU disindaki ulkelerden yasak! Biz orada beyaz peynir yiyemiyorduk bu yuzden. Ispanya'da, Almanya'da yapilma, markasi Turk bile olsa beyaz peynire benzemeyen peynirleri tuketmek zorunda kaliyorduk. Kew Gardens'a, Eden Project'e Turkiye'nin katkisini bir sorun bakalim ne diyecekler. Turkiye'den gitme Blue Bell'leri nasil anlatacaklar? Ben bizim endemik zenginligimizi oraya gidince ogrendim. Sayin yoneticilerimizin aile fertleri hep yurtdisinda yasiyorlar, anlatan olmuyor mu onlara acaba? Yoksa kurulan sirketlerle ortaklar mi?
Dilekçiğim,
Sesini duyduğuma ne çok memnun oldum bilemezsin. Yoğun sınav trafiğimizden sana cevap yazmakta geciktim, kusuruma bakma.
Suyumuz, toprağımız, tohumumuz gidiyor,gitti. Birakalım Avrupa'yı, Şili gibi bir 3. dünya ülkesi bile bir tek tohumunu dışarı çıkartmıyorken, bizim pembe domates tohumları Amerikalı 'barış gönüllüleri' tarafından 1960'larda alınıp götürülmüş buralardan.
Biz bunlara engel olmayan yetkililerimizle, hala bu gibilere kucak açanlarımızla, nemelazımcı ya da işbirlikçi 'aydıncıklarımızla' en hafif tabirle 'saf' bir milletiz vesselam.
Sevgiler sana ve bebişe.
Daha ne yazik ki iyilesemedim Sefika :((( Neyse, Allah beterinden saklasin deyip oturuyoruz asagi! Artik ben buralardayim, Turkiye'deyim. Belki sizin pembe domateslerden ben de yetistirebilirim ;-) Boylece tohumlar Ingiltere'ye gitmeden benim yakinlarimda olabilir :)
Ne geliyorsa basimiza iyi niyetimizden geliyor diger yandan. Paylasmayi seviyoruz. Sonra bizden calinanlari paylasan yok ama! Dunya paraya sattiklari birsey degil, bir de kendilerine mal ediyorlar en cok ona sinirleniyorum! En basit ornegi lale mesela. Hani en goz onunde olani, bilineni. Daha bilmedigimiz, duymadigimiz neler var neler... Herkes Kew Garden'i gormeli bence. Sonra ulkemizin bitki ortusunun kiymetini anlayacaklardir. Yalniz Kew'a da ciceklerin bol actigi bir donemde gitsinler ki canlilik iclerini isitsin.
Dilek sen bize lazımsın:))
Lütfen şu pembe domates grubuna sen de katıl!
Yorum Gönder