8 Kasım 2009 Pazar

Tiyatroya adanmış bir yaşam



Uzun süredir hocamız Günay Akarsu anısına bir kitap hazırlığındaydık. Geç oldu ama güç olmadı: Nihayet kitabımızı geçen hafta matbaadan taze taze alıp İstanbul Kitap Fuarı'na yetiştirebildik. Bir bahar bayramı sevinci yaşayarak; çünkü yeniden doğmuştu hocamız. İşte bu yüzden kitabı elimizde tuttuğumuz an, papatyalar açtı içimizde. Yüreğimiz pır pır etti, Dündar İncesu'nun dediği gibi yeni doğmuş bir bebeği koklar gibi kokladık.

Bize bu büyük sevinci yaşatan Günay Akarsu kitabının basın duyurusu şöyle:


BİR TİYATRO ADAMININ YAZILARI VE YAŞAMI

S. Günay Akarsu 1959 - 1982 arasında tiyatro eleştirmenliği, tiyatro kitapları ve tiyatro dergisi yayıncılığı, tiyatro öğretmenliği, amatör tiyatro yönetmenliği gibi bir çok alanda ürün veren, tiyatronun seyirci ve siyasa ile ilişkisi üzerine görüşlerini yazan sosyalist bir tiyatro adamı idi. Öğrencileri Akarsu'nun tiyatro etkinlikleri ve yazılarının derlendiği bir kitap hazırladı, Mitos- Boyut Yayınları'nda yayımlandı: "Tiyatroya adanmış bir yaşam: S. Günay Akarsu".

Kitap, Akarsu'nun tiyatro eleştirilerinden seçmeler, farklı gazetelere yazdığı profesyonel ve amatör tiyatroların kültürel ve siyasal etkileri üzerine kendi yazıları yanında, hakkında yazılan yazılar ve kurduğu ve yönettiği İzlem Yayınevi, Oyun (1964 ve 1979) ve Tiyatro 70(1970) dergileri, İzmir (1972) ve İstanbul (1976) Merhaba Gösteri Toplulukları hakkında yazılmış yazılar yer almaktadır.

"Tiyatroya adanmış bir yaşam: S. Günay Akarsu", Akarsu'nun yaşamı ve emeği yanında Türkiye Tiyatrosu'nun 50 yıl öncesine dek uzanan geçmişinden renkler, kesitler taşıyan bir kitap.

"Tiyatroya adanmış bir yaşam: S. Günay Akarsu". Mitos- Boyut Yayınları Tiyatro/ Kültür Dizisi:93

1. Baskı: 2009 Ekim

ISBN : 978 975 7785 34-2

320 sayfa- Fiyatı: 25 TL ( Kdv dahil)

Yayına Hazırlayan:

MERHABA GÖSTERİ TOPLULUĞU

Mustafa SERCAN- Şefika Görgülü KAMÇEZ- Rüksan Doksatlı TUNA- Erdinç ÖZKÖYLÜ- Dündar İNCESU

3 Kasım 2009 Salı

Nedir bu GDO orucu?

Slow Food Fikir Sahibi Damaklar GDO orucunda.

Nedir bu GDO orucu? Nasıl tutulur?

Bunun için yapmamız gereken şey, satın alıp yediklerimize biraz dikkat, özen göstermek, azıcık da buna zaman ayırmak.

Hangi konularda ve nasıl mı?

Bakın ben ne yapıyorum:

Alışverişte aldığım yiyeceklerin etiketini, arkasını okuyorum. İçinde NBŞ (nişasta bazlı şeker,) mısır şurubu, glikoz şurubu ya da soya lesitini olanları almıyorum.
Satıcılardan, "tüketici memnuniyeti temsilcileri"nden içerikleri sorguluyorum.
Marketlerden organik ürün standı talep ediyorum. Böylece tüketici talebi var demelerine yani satıcıya tüketicinin gücünü hissettirmeye çalışıyorum. Tabii ne kadar çok olursak o kadar anlamlı bu. (Bir elin nesi var, iki elin sesi var.)
Köylülerden (köylü pazarı, civar köyler, hatta gidebilirsem Feriköy Organik Pazar’dan -ki bir de Kartal’a açılıyormuş duyduğum kadarıyla) alışveriş ediyorum.
Ev turşusu, reçeli, tarhanası, salçası kullanıyorum. Turşu, reçel, konserve yapmak hiç de zor ya da zaman alıcı işler değil inanın.

Taze sebzeleri mevsiminde kullanıyorum.

Bu sene kendi sebzemi, meyvemi (hatta belli mi olur tavuktan başlayarak hayvansal ürünleri) kendim üretmeyi planlıyorum. Kiralık hobi bahçeleri var balkonu, bahçesi olmayanlar için.

Bunun dışında nerelerde tökezleyeceğime yani orucun kurallarına sadık kalamayacağıma bakıyorum ki o konularda da çözümler var mı, öğreneyim.

***

Bütün bu pratiğin gelip dayandığı (beni düşündüren) bir yer var ki o da organik ve çevre dostu yaşamanın herkes için erişilebilir olup olmadığı. Bence şimdi artık sorunun bu yanına da bakmanın zamanı geldi. Organik gıdaları daha erişilebilir (ucuz ve bol) kılmak, fiyatlarını direrleriyle eşitlemek için neler yapabiliriz; bunu da düşünmeliyiz.

***

Başka (DAHA TEMİZ, ADİL ve İYİ) bir dünya mümkün. Bunu yapmak bizim kuşağın elinde. Bizden sonra ise, artık herşey için çok geç olabilir.



Birkaç okuma önerisi:
ABD Tarım Bakanlığı TBMM üyelerini ikna odasına mı aldı başlıklı yazı

İbretlik: GDO'ya evet diyen biri (Buyrun burdan yakın!)

Bu da Mine Şenocaklı'nın yazısı: Büyük tehlike için birkaç öneri

2 Kasım 2009 Pazartesi

Ne yersek o'yuz...

Dünya dünya olalı beri mısırın püskülüne konan kelebeği, artık 'konmamaya' ikna etmek üzere mısırın genetiğine işlenen bir kimyasal, yıkamakla çıkmaz, biliyorum; çünkü kızımın gözlerinin yeşili gibi, o kimyasal da, tümüyle mısırın kodlarında artık. Üzerinde ya da etrafında değil. İçinde.

Kelebek konarsa mısırın püskülüne ve yumurtalarını bırakırsa eğer, ürünün bir kısmı zarar görür, doğru. Ama, o mısırı kızım yediğinde, içine işlenen, yıkamakla temizleyemeyeceğim, haşladığımda gitmeyecek o kimyasal, kızıma ne yapar... Asıl onu merak ediyorum ben.

Diyorlar ki "üreticisi, eğer, GDO'lu ürünün zarar verdiğini fark ederse, ürününü piyasadan çeker!"
Diyorum ki, "benim kızım denek değil!"

Anneler! 26 Ekim Pazartesi günü 27388 sayılı Resmi Gazete'de sizi, ailenizi, çocuklarınızı çok yakından etkileyecek bir yönetmelik yayımlandı:

Tohumluklar dışındaki genetiği değiştirilmiş organizma ve ürünleri ile bunları içeren gıda ve yem maddeleri hakkında karar verme, işleme, ithalat, ihracat, izleme, tescil, etiketleme, kontrol ve denetim ile ilgili usul ve esasları kapsayan Gıda Ve Yem Amaçlı Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerinin İthalatı, İşlenmesi, İhracatı, Kontrol Ve Denetimine Dair Yönetmelik" !

Şu andan itibaren market raflarına uzanıp da aldığınız herhangi bir ürün, çocukluğunuzda yediğiniz, yemeye alıştığınız gıda olmayacak. Çocuklarımıza "çocukken yediğimiz"i yedirme hakkımız, elimizden alındı. "Yerine koyduğumuz"sa, çocuklarımıza yüksek ihtimal daha fazla sağlık problemi olarak dönecek. Yeni doğanlarımızda daha fazla otizm göreceğiz. Yeni doğanlarımızın daha çoğu yaşamayacak. Çocuklarımızın çocuklarını görebilme ihtimalimiz, annelerimizinkinden daha düşük olacak...

Aldığınız her ürünün etiketini okuyun. Her içeriği sorgulayın. Endüstriyel, hazır, paketlenmiş gıdalardan uzak durun. Organik ürün tercih edin. Sertifikasyon sistemi mükemmel olmasa da, bu ürünler diğerlerinden pahalı görünse de gözünüze, düşünün ki gerçek gıdayı tanımlamanın henüz başka bir yolu yok. Gerçek gıda tüketin. Gerçek gıda tüketmemek çok daha pahalı, unutmayın. Çocuğunuza ne yedirdiğinizi ve neden diğerini yedirmediğinizi anlatın. Anlatın ki, o da kendini koruyabilsin.

Ve unutmayın: bugünün dünyası kazanç odaklı! Cebinizdeki o binbir güçlükle kazandığınız paranın alım gücüne son kuruşuna kadar güvenin. Onu gerçek gıdaya yatırın. Düşünün ki raflardaki onca yapay ürün, onca niteliği düşük gıda siz satın almadığınızda karlılığını yitirecek. Düşünün ki, gıdaymış gibi yapan onlarca kavanoz, kutu ve şişe siz satın almadığınızda üretenlerine birer zarar olarak geri dönecek. Ve hayal edin, bir gün, eğer, çokuluslu şirketler fark ederlerse ki tüketici gerçek gıdaya yöneliyor, kimbilir, belki üretimlerini gözden bile geçirirler.

Gerçek gıdaya eşit erişim hakkı
çocuklarımızın en temel hakkıdır!

Bu yönetmelik bizi kollayan bir yönetmelik değil.
Bu yönetmelik çokuluslu şirketlere toprağımızı, tohumumuzu sömürme yolu açan bir kapı.
Vatandaşını ticaretin, gerçek gıdayı GDO'nun önüne koyan bir yönetim arzuluyoruz.
Biz GDO'lu gıdaların yönetilmesini değil, yasaklanmasını istiyoruz.
Yönetmeliği kaleme alan ve altını imzalayanlara bir çift sözümüz var:
"Oğul sadıklığın bu muydu? Valla kurda yedirdin beni!"