30 Nisan 2010 Cuma

1 Mayıs yeniden Taksim Alanı'nda

Bu yılki 1 Mayıs'ın anlamı büyük: 1977 1 Mayıs'ında Taksim Alanı'nda
yüzbinlerce emekçi vardı. Emek bayramlarını halaylar çeerek kutladılar. Tam tören sona ereceği sırada kitlenin üzerine gizli eller tarafından ateş açıldı. Yüzbinler dalga dalga kaçmaya çalıştı. Zira ateş devam ediyordu. Taksim çevresinde kimi caddelerin kapatılması nedeniyle çok sayıda insan dar yollarda sıkıştı. Bu katliamda 37 kişi öldü. Pekçok kişi yaralandı.
İşte meydan bu olay bahane edilerek 1 Mayıs'lara kapatıldı. Sanki katliamı işçiler yapmış gibi... Sendikalar o zamandan bu yana, bu meydanda 1 Mayıs kutlamanın mücadelesini veriyor.
Bu yıl aradan tam 33 yıl geçtikten sonra ilk kez izinli olarak Taksim'de anma yapılacak.


(Merhaba Topluluğu bir gösteri sırasında)

1 Mayıs 1977'de Taksim Alanı'nda ölenler arasında Merhaba Gösteri Topluluğu üyesi arkadaşımız H. İpek Saman da vardı.

İpek'in ve tüm ölenlerin anısı önünde eğiliyorum. Bu katliamı yapan emekçi düşmanı gizli ellere lanet olsun...





MAYIS

Mayıs, ayların gülüdür,
Taze bir çiçek dalıdır,
İçerim ateş doludur;
Mayıs'ta gönlüm delidir.

Yeşil dağlara göçülür,
Kırmızı şaraplar içilir;
Yarim dökülüp saçılır,
Mayıs'ta gönlüm delidir.

Göklere karşı yatılır,
Dertlerimiz unutulur;
Eski sevgiler atılır;
Mayıs'ta gönlüm delidir.

Uzakta kuşlar seslenir;
Gönlüm genişler beslenir;
Yaşamağa heveslenir,
Mayıs'ta gönlüm delidir.

Yumuşak rüzgarlar eser;
Çimenlerde yarim gezer,
Yanılır, bana gülümser;
Mayıs'ta gönlüm delidir

Sabahattin ALİ


Sarper Ozsan'ın 1974'te AST'ta sahnelenen Maksim Gorki'nin yazdığı B.Brecht'in Ana oyununun 1 Mayıs 1905 sahnesi için yazıp bestelediği 1 Mayıs marşı(ki akıllarda en çok Timur Selçuk'un söylediği haliyle kalmıştır):

Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır
ancak bu böyle gitmez sömürü devam etmez
yepyeni bir hayat gelir bizde ve her yerde

1 mayıs 1 mayıs işçinin emekçinin bayramı
devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı

yepyeni bir güneş doğar dağların doruklarından
mutlu bir hayat filizlenir kavganın ufuklarından
yurdumun mutlu günleri mutlak gelen gündedir

1 mayıs 1 mayıs işçinin emekçinin bayramı
devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı

vermeyin insana izin kanması ve susması için
hakkını alması için kitleyi bilinçlendirin
bizlerin ellerindedir gelen ışıklı günler

1 mayıs 1 mayıs işçinin emekçinin bayramı
devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı

ulusların gürleyen sesi yeri göğü sarsıyor
halkların nasırlı yumruğu balyoz gibi patlıyor
devrimin şanlı dalgası dünyamızı kaplıyor

gün gelir gün gelir zorbalar kalmaz gider
devrimin şanlı yolunda bir kağıt gibi erir gider




http://www.youtube.com/watch?v=ptoxk2bln3i

17 Nisan 2010 Cumartesi

İş içinde eğitim

17 Nisan dikenli tarlaları güle çevirenler, halka ışık götürenler kuşağını yetiştiren okulların, iş içinde eğitim felsefesini hayata geçiren Köy Enstitüleri'nin kuruluş yıldönümü.
Yoksulluğun ve cehaletin dizboyu olduğu yıllarda onlar yoksulluğu yenmeye yemin etmişlerdi. Zira nüfusun %80'i köylerde yaşıyordu ve yedi kişiden sadece bir kişi okuma yazma biliyordu. Nüfusun yüzde seksenine ışık tutulması onların ödeviydi.
Bir gün toprak ağaları köylerde işlerini bozanların bu okulların mezunları olduğuna karar verince, iktidardaki temsilcileri eliyle bu okulların kapanmasını sağladılar. Böylece ışıklar birer birer söndü.
Uygulama içinde bilgi öğrenilen, batılıların üzerine tez yazdığı, bünyemize çok uygun bu okullar birilerine fena halde batmıştı çünkü.
Günümüzde köyler şehirlere döndü. Nüfusun çoğu artık köylerde değil şehirlerde yaşıyor. O halde Köy Enstitüsü kurulamasa da o okulların felsefesiyle Kent Enstitüsü neden kurulmasın?
İş içinde eğitim felsefesini hayata geçirme yolunda emek harcayanlara, bozkırı yeşertenlere, o önder aydınlara selam olsun...

Bu yılki kimi kutlamalar:
Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği İstanbul Şubesi

1. Beykent Üniversitesi 16 Nisan 2010 '70. yılında Köy Enstitüleri ve Edebiyat
Katılımcılar: Prof. Dr. Oğuz Makal, Prof Dr. Ataol Behramoğlu, Talip Apaydın, Osman Şahin, Emin Özdemir, Yrd. Doç. Dr. Musa Sapıtmaz.

2. 17 Nisan resim sergisi. Beşiktaş Sanat Galerisi (Nispetiye, Levent)

İzmit'te KYÖD katkılarıyla düzenlenen serginin haberi:
http://www.kocaelife.com/2010/04/01/koy-enstituleri-sergisi-acildi/
Ayrıca 17 Nisan'da KYÖD sosyal tesislerinde bir anma toplantısı düzenlendi.

Ve Karabey Aydoğan'ın Köy Enstitülerinde Müzik başlıklı yazısı için tıklayın.

Bu yazı Birgün gazetesinin Köy Enstitüleri özel ekinde yer alıyor. Ayrıca Ankara'da çıkan edebiyat-sanat ağırlıklı Karşın dergisi de Nisan sayısını Köy Enstitülerine ayırdı.

Bugün gördüm: Kültür sanat dergisi Kar'ın yeni sayısında önemli bir bölüm Köy Enstitülerine ayrılmış.

5 Nisan 2010 Pazartesi

İZMİR'DEN SEVİNÇ'Lİ HABERLER




Başlığın İzmir'in o güzelim frambuazlı pastasını pek sevdiğim Sevinç Pastanesi'yle ilgisi var ama bu kadarla da kalmıyor;-) evet evet Sevinç pastanesi'nde buluştuk arkadaşlarla ama oradan İzmir Sanat'a gittik, Fuar'daki.İzmir Sanat'ın önündeki kafede otururken Genco Erkal geldi. Gelir tabii... Zira 28. İzmir Tiyatro Günleri kapsamında Marx'ın Dönüşü oyununu sergiliyordu ama o gün bir işi daha vardı: Günay Akarsu paneline katılarak tanığı Günay Akarsu'yu anlatmak. Konuşmacılardan biri de bendim; Merhaba gösteri topluluğu adına daha önce bu sitede sözünü ettiğim S. Günay Akarsu kitabını nasıl hazırladığımızı ve arkadaşlarımla benim için hocamız Günay Akarsu'nun ne anlama geldiğini anlatmak üzere...
Genco Erkal'ın konuşmasından benim hiç bilmediğim Dostlar Tiyatrosu'nun kuruluş yıllarına ilişkin pekçok şey öğrendim. Günay Hoca da kuruculardan biriymiş. Dostlar o zamanlar bir kültür merkezi gibiydi; tiyatro eğitimi vardı, Ruhi Su Dostlar korosu vardı (Sümeyra Çakır'ı anımsayın) ve bir de üye kartı çıkartılırdı izleyicilere.1980 öncesinden söz ediyorum. Arkadaşlardan biri panelin soru cevap faslına geçildiğinde işte bu üye kartını sordu Genco Erkal'a. Üye kartını hala saklıyormuş. Soru ve günün esprisi şuydu: Bu üye kartı hala geçerli mi? Kartın geçerli olup olmaması bir yana üye kayıtları ortada yokmuş. Elbette yoktur. 12 Eylül döneminde orada bir sürü kişinin adresini bulduklarını düşünsenize. Bugün biraz anlaşılmaz geliyor belki ama o dönem tüm üyeleri gizli örgütten içeri almaları işten değildi.
Panelin konuşmacılarından biri de Prof. Özdemir Nutku idi. 9 Eylül Üniversitesi tiyatro bölümü başkanı ve kurucusu. Türkiye'nin en 'baba' tiyatro adamı. O da Akarsu ile 1960'dan önce tanıştığını, uzun uzun mektuplaştıklarını söyledi. Tabii biz de hemen bu mektupları sorduk. Mektupları derlemeye de talip olduk.
Panelde Ankaralı tiyatro yöneticisi Özgür Başkaya da doktora tezini hazırlarken hocamızın yazılarından çok yararlandığını ve bugün de onun fikirlerinin uygulayıcısı olduklarını anlattı.
Çok özel ve sımsıcak bir paneldi kısacası.




28. İzmir tiyatro günleri kapsamında bizim panelden başka birçok toplantı yapıldı ve pekçok oyun sergilendi. Kalburüstü tiyatroların neredeyse hepsi İzmir'deydi. Semaver Kumpanya'dan Ortaoyucular'a, Oyun Atölyesi'nden Tiyatro Stüdyosu'na, Dostlar'dan Kenterler'e... İzmirlileri bu büyük ve başarılı organizasyonu 28 yıldır sürdürdükleri için cidden kutlamak gerek. İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne ve sevgili Bilgehan'a ise ev sahiplikleri için teşekkür borçluyum. Tabii bu babda Uğur,'u, Hülya'yı ve tüm İzmirli dostları da unutmuyorum.


1 Nisan 2010 Perşembe

Macar Evi



Yıkılan SEKA fabrikasının, Sekapark’tan ayrı düşmüş yemyeşil bahçesinde ilerliyorum. Yolun iki yanında yüksek çınarlar var. Kentin tam ortasında, dünya dışı bir yer gibi burası. Tren yolunun öte yanında, çılgın kalabalıktan uzak! Yaprakların hışırtısı dışında tek bir ses bile yok.
Thököly İmre Anı Evi’ne varıyorum.




Bahçede bir heykel var. Öncelikle ona yöneliyorum. Plakette şunlar yazılı: Yukarı Macaristan kralı Kont İmre Thököly'nin ölümünün 300. yılı münasebetiyle Macar-Türk Dostluk Derneği, Budapeşte; Macar Bilimler Akademisi, Budapeşte; Kocaeli Büyükşehir Belediyesi 13 Eylül 2005. Resimledikten sonra içeri giriyorum. Ve, evet, çok hoş bir küçük müze burası. Galoş giymeyi unutmuyoruz!





Engellilerin de rahatça gezebileceği şekilde tasarlanmış. Ne incelik! Bizler bu ülkede böyle inceliklere hayretle, içimizden bir alkış göndererek bakıyoruz ama uygar dünyanın müzelerinin, kentlerinin olmazsa olmazı bunlar elbette! Bina eskiden SEKA lojmanıymış. (SEKA lojmanları ki İzmit'i vakt-i zamanında şehir yapan yerler arasında saymak gerekir bence...) Thököly İmre’nin ölümünün 300’üncü yıldönümünde, Kocaeli Belediyesi, Macaristan Kültür Bakanlığı’na Thököly İmre "Anı Evi" yapma projesini sunmuş. Bunun için ikiz daire şeklindeki bir lojmanı ayırmış. Duvarlar yıkılarak iki daire birleştirilmiş ve iyi bir restorasyon yapılmış. Sergi holünde Thököly İmre’nin yaşadığı yüzyıla ait yapıtlar sergileniyor. Macaristan’dan getirilen bu yapıtlar arasında tablolar, sikkeler, tarihi belgeler ve silahlar bulunuyor.








Salonlar zamandizimsel gruplara ayrılmış. Bir salonda karşılıklı iki duvarda Thököly İmre ve karısı İlona Zrinyi’nin yağlıboya portreleri var. Birbirini seyrediyorlar adeta. Karşıda Thököly’nin sancağı, camekanda beratı.
Bir başka odada İmre Thököly'nin Kaçışı tablosu. Macar illerinden Osmanlı topraklarına uzanan kader yolculğunun başlangıcı yani... İlginç...
Ben oradayken başka hiçbir ziyaretçi gelmiyor. Bütün müzeyi büyük bir sessizlik içinde dolaşıyorum. Çıkışta kayıt defterini imzalıyorum. Bir önceki gün 80 kişilik bir grup geldiğini söylüyor görevli ama bugün kimse uğramamış. Böylesine hoş bir müzenin gelip gideninin bol olması için ayağımı sürtüyorum.