9 Mart 2009 Pazartesi

Behçet Necatigil'in kısa çizgisi


(Bu yazı İzmir İzmir dergisinin son sayısında (Ocak-Şubat 2009) yayımlandı.)



“Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vakit olmadı”

13 Aralık Behçet Necatigil’in ölüm yıldönümü. Çizdiği yaşam çizgisi kısa ve alçakgönüllüdür Necatigil’in. Doğum ve ölüm tarihleri arasında kısacık bir çizgi. Bu mütevazı Türkçe ustası sade hayatların, dar gelirli küçük insanların ve İstanbul’un mütevazı semtlerinin şiirini söyler bize. Tümüyle bir burukluktur yaşadığı ve anlattığı iki yüzlü insanlar arasında. Sanki fena vurulmuş bir daktilo gibi. Arkasında mavi ince bir çizgi bırakıp gider. Ümidi korkusu sevinci ne varsa o kısa çizgidedir.

Kimi zaman çok soyuttur anlattıkları:

“Çoklarından düşüyor da bunca

Görmüyor gelip geçenler

Eğilip alıyorum

Solgun bir gül oluyor dokununca.”

Kimi zaman da göndermelerle dolu olsa da alabildiğine somut:

“Bir kenara yığılı

Elmaların başında

Çömelmiş dört beş kişi

Ayırıyorlardı

Biraz daha sağlamı

Biraz daha irisi.”

Hiç iri laflar etmeden çağının tanığı olur…

Beşiktaş’taki evinden uzun yıllar edebiyat öğretmenliği yaptığı Kabataş Lisesi’ne her sabah o geniş, çınarlı yoldan gider. (Ne hoş sabah akşam yayan, gitmek aynı kaldırımdan. ) Giderken insanları görür: yalnız bir kız, deniz kenarına hava almaya çıkmış yoksullar, ortamın bozulduğunu gören, çocuğunun okuldan eve akşam nasıl döneceğini düşünen ana babalar…

Akşam olduğunda evin yolunu tutar. Gecelik saltanatı evdedir ne de olsa:

“Kavuştum çoluk çocuğuma,

Koltuğuma uzandım, rahatım.

Kahvem içime sindi

Başladı gecelik saltanatım.”

Çalışmaya oturur. Penceresinden sokaktaki evleri görür, dar yaşamlardan kaçmak isteyenlerin evlerini. Ev halini yazarken evde bir saadettir gördüğü:

“Evin –de hali saadet

Isınmak ocaktaki alevde

Sönmüş yıldızlara karşı

Işıklar varsa evde.”

Düşünür yoksul evlerini, bir de evsizleri:

“Şu dünyada oturacak o kadar yer yapıldı

Kulübeler,evler, hanlar, apartmanlar

Bölüşüldü oda oda, bölüşüldü kapı kapı

Ama size hiçbir hisse ayrılmadı

Duvar dipleri, yangın yerleri halkı,

Külhanlarda, sarnıçlarda yatanlar!”

Artık çarpık kentleşme başlamış, ahşap evlerden apartmanlara geçilmiştir. Kapı komşuları dul kadınının üç kızı vardır, durmaksızın dikiş diker. Öteki komşuları kimdir bilmez apartmanda yaşayanlar.

Misafirliklere gidenleri yazar. Rahat ve sade evlerde gece yarısına kadar oturan misafirler bir türlü anlamaz evlilikleri…

Maddi ve manevi darlıklar, sıkışıklıklar içinde yaşar Necatigil’in insanları:

“odalar dar dolap

kitaplara eşyalara kedilere

dolu taşıtlar…kendine

yer aç!”

Niçin evleri bu kadar çok yazar? Çünkü ışıkları yanan bir ev ve aile akraba yanında büyümüş bu öksüz şair için mutluluğun anahtarıdır:

“Gene de hiç kimse kurtulamaz içinde büyüyen

Bu korkunç boşluktan, diyorum.

Kurtarırsa o kurtarır bizi, ne aşklar, ne yaşlanmak

Ne avuntular dışarda.

Dünyada mutluluk adına ne varsa başkaca

Evcek, evlerde yaşar yaşarsa!”

Kimi zaman yoksulların parkı Barbaros Meydanı’ndan denize bakar. Çocuklarının arkasına kalan ninelerin derdiyle dertlenir. Savaş meydanında ölen erleri düşünür, insanlık sevgisi lafta kaldı diye yazar.

Yaz döneminde eş ve çocuklarını yazlığa yollayan bir orta hallidir. “Eylül sonuna kadar kalın, ben istediğiniz kadar para, bin, iki bin, üç bin gönderirim”, der ozan. Doğayı sevmekte, doğayla kolayca bütünleşmektedir. Zaman zaman da kırların şiirini yazar:

“Tam otların sarardığı zamanlar

Yere yüzükoyun uzanıyorum

Toprakta bir telaş bir telaş…

Karıncalar öteden beri dostum.

Tabiatla haşır neşir

Kırlarda geçen ikindi vakti…

Sakin,dinlenmiş,rahat,

Bir gün daha bitti.”

Kuru çiçekler biriktirir sayfalar arasında. Onun için anlamı büyüktür kuru çiçeklerin:

“Ben oraya koymuştum almışlar,

Arasına sıkışık saatlerin.

Çıkarır bakardım kimseler yokken;

Beni bana gösterecek aynamdı, almışlar.”

O içimizden biridir. Kendi halinde semtlerde, orta halli yahut yoksul hanelerde gece gündüz, yaz kış gölgesi gezinmektedir. O şimdi kitaplarda bir çizgilik yerde hapis de olsa bize seslendiği yer yüreğimizin tam içidir:

“Dışarıyı dinleme içerdeyim

Kımıldayan perdenin şimdi az berisinde.

İnsan kimi geceler niçin uğrar dışarı?

Bir gerçeğin içinde kendini dinlediyse.”

***

Sevgili Necatigil, gizli bahçenizde açan nice çiçekler vardı. Vermeye az da bulsanız, vakit olmasa da aldık kabul ettik ve çok sevdik…

1 yorum:

moon dedi ki...

Şefika hanım daha fazla yazın lütfen...
Nihat ağabeyin bloguna her sabah günlük bir gazeteye bakar gibi bakardım datçalı günlerimin gelmesini beklerken hem umut olurdu hemde bir yanım datçada yaşar gibi olurdum.
ve sizide ordan keşfettim meltemcimin blogu izlediğim bloglardan
bana gelince yazıp yazıp kağıtlara elime fırsat geçtikçe bloga taşıyanlardanım.
Lütfen daha sık yazın..