29 Mayıs 2008 Perşembe

Cehennemin kapısından geçtim!



Cehennem kapısından geçtim evet ama kapıdan dışarı çıktım.
Ilık bir bahar gününde, her tarafın gelinciğe kestiği, yeşilin ve kırmızıların binlerce yıllık taşları süslediği, gezginlere neşe kattığı bir günde gittik Hierapolis'e. Neşeliydik ama burayla ilgili gerçekleri öğrenince aslında hayatla ölümün kolkola girdiği bir yerde dolaştığımızı anladık.




Önce çok geniş bir alanı kaplayan ve hayret verecek derecede sağlam kalmış nekropolde (yani mezarlık) dolaştık. Antik taşlar arasında kertenkeleler cirit atıyordu. Ağızlarına para konarak gömülüyormuş insanlar. Yeraltı dünyasını çevreleyen ırmaktan geçmek için kayıkçıya verilecekmiş bu para. Binlerce yıl önce de para her kapıyı açıyormuş demek. Mezarlar bu fotoğrafın üst kısmında bina gibi duran yapılar. Kimi mezarların iki, ötekilerin tek katlı, kimilerinin ise sadece bir sandık büyüklüğünde oluşu oluşu dikkat çekici.




Burası ölüler diyarıyla canlılar diyarını ayıran kuzey kapısı! Bir tarafı çok büyük bir alanı kaplayan antik mezarlık, bir tarafı Hierapolis kent merkezi. Roma döneminden kalma.
İşte rehberimizi bizi bu kapıdan geçirip cin çukurunun başına getirdi. Neyse ki ters yönde geçtik! Yani biz ölüler diyarından yani mezarlıktan gelip canlılar diyarına yani şehir tarafına girdik. Şimdilik...


Burası Apollon tapınağı altındaki Hades kapısı. Sonradan, geçici olarak taşlarla örülmüş. Hades'in yani yeraltı dünyasının kapısının açık kalması doğru olmazdı zaten...

Köylüler buraya cin çukuru adını vermiş. Oraya giren hayvanların ve üstünden uçan kuşların öldüğünü söylüyorlar ve kendileri de uzak duruyor.Çukurun içi yeraltından gelen suyla dolu. Yapılan bilimsel incelemeler burada karbon dioksit oranının yüksek olduğunu gösteriyor. Yani artık anlaşılmış ki ölümlerin nedeni bu gaz.

Oysa binlerce yıl önce yani antik dönemlerde rahipler suçluları buradan yeraltı ırmağına atıp cehenneme yollarmış. İnanışa göre buradan giren suçsuzlar sağ olarak geri çıkabilirmiş ama suçlular bir daha geri dönemezmiş. Yeraltı ırmağının mitolojik adı bilindiği gibi Styx.

Bilim adamları mitolojide Styx olarak geçen bu yer altı suyunun, aslında travertenleri oluşturan su olduğunu ortaya koymuş. Canlıları öldürüyor ama sonra yer altından ilerleyip travertenlere ulaştığında onlara hayat veriyor. Hayat ve ölüm içiçe...


Neyse ki gezi travertenlerde su oyunlarıyla bitti...


2 yorum:

Ayşegül Taştaban Erzincanoğlu/ Behçet dedi ki...

Tam zamanı değil mi şimdi oraları gezmenin??? Çok eskiden bende gitmiştim oralara ama senin yazını okurken, fotoğraflara bakarken hiç bir şey hatırlamadığımı farkettim.. Yine uğramalı bir gün...
Sevgiler

Şefika dedi ki...

Tam zamanı evet. Doğa çıldırmış gibi. Her yer yemyeşil.Hatta herkes yeşil bolluğunu Karadeniz bölgesine benzetti.