22 Kasım 2008 Cumartesi

Şile fenerinde kar kokusu...




Şile fenerinin gece ziyaretçileriyiz.

Şile fenerinde akşam! Tutuşan turuncular, biraz sonra sönüp kararacak. Şile Feneri işte o zaman çakmaya başlayacak.

Şile’nin feneri tüm kasabaya karşıdan bakar. Halk evinde, işinde daima onunla göz gözedir. Yalnız Şile’liler de değil. Karadeniz’i aşmaya çalışan irili ufaklı gemilerin kaptanları da hep onunla göz göze gelmeye çalışır. O kadar güçlüdür ki ışıkları çok uzak mesafelerden bile görür onu gemiciler. Yakından baktığınızda aynalarının büyüklüğüne şaşar kalırsınız. Kim bilir kaç zamandır akşamın karanlığı onun aydınlığıyla birleşir bu kıyıda. Kayalıkların üzerindeki yerinden memnun, Karadeniz’i gözetler durur geceler boyu. Fenerin yanındaki otelde kalırsanız, gecelerinizi aydınlatır. Burada kıyı ve küçük koy öyle dik bir yamaçla çevrilidir ki, yatağınızın altına kadar sokulur deniz. Karadeniz’in iri dalgaları kış geceleri kıyıyı döverken uyanırsınız. Pencerenizden görünen manzara Turner’ın deniz savaşı tabloları gibidir. Dalgalar arasında neler olup bittiğini anlamaya uğraşmayın boşuna. Orada bir Preveze deniz savaşı verilmektedir...

Yaz geceleri toprak uykuya daldığında, ay da kara suya iner. İşte o zaman fener aya bakar, ay fenere. İki aşüfte gibi birbirine göz kırparlar.

Fener bahçesinde oturursanız, göreceksiniz...

Yazı tipi boyutu

GPS teknolojisi çıktı çıkalı deniz fenerlerinin çoğunun pabucu dama atıldı. O yüzden fenerler nostalji kokar. Çoğu da beyazdır fenerlerin. (Şile feneri hariç. O beyaz üzerine çekilmiş siyah kuşaklarıyla yer eder aklımızda.) Kimileri mavi denizlerin kıyıcığında, kimileri deniz ortasında bir adacığın beyaz martısı. Efsanelerde gemilere albatroslar yol gösterir. Deniz fenerleri albatroslar gibi korur denizcileri.

Şimdi GPS teknolojisi var. Bu yüzden de Şile feneri örneğinde olduğu gibi müzeye dönüştürülüyorlar birer birer. Ziyaretçilerini ağırlıyorlar yaşlı hastalar gibi. Bir de anılarda kalan fener hikayeleri, romanları ve filmleriyle yaşıyorlar.


Okuma önerisi: Deniz Feneri, Virginia Woolf


deniz feneri

gece soğuk
üşür yüreğim
limon mavisi gözlerin
kanıma girer... ısınırım

ayışığında saçların
rüzgarla dans ederken
yanar bir yanım
ateş basar içimi... utanırım

loş ışıkta dudakların
deniz feneri olur
ılık nefesin kavurur beni
zor olmaz ölümüm... katlanırım

Mustafa Özke


Dipnot:

Karadeniz'den İstanbul Boğazı'na doğru seyreden gemilerin güvenli geçişini sağlamak için yapılmış bir diğer fener olan Şile'deki denizfeneri, konumu ve mimarisiyle dikkat çekiyor. 60 metrelik dik bir yalıyarın üzerinde, 19 m. yüksekliğinde bir kuleden oluşan Şile Feneri, gerek sekizgen planı, gerekse siyah-beyaz bantlar halinde boyanmış kulesi ile en çok akılda kalan fenerlerden bir tanesi.

1859 yılında Fransızlar tarafından yapılan fener, Şile'nin en önemli turistik anıtlarından biri olarak son yıllarda giderek önem kazanıyor. Son olarak fenerde açılan müze nedeniyle Şile Denizfeneri, denizfeneri meraklılarına benzersiz bir gezi hatırasının yanı sıra, bir de eğitici bir müze gezisi sunuyor. 2004 yılında açılan Şile Denizfeneri Fener Müzesi'nde Türkiye'nin bir çok limanından getirtilmiş olan boy boy fenerler, fener ampulleri, seferlerde kullanılan araçlar, düdükler gibi denizcilikle ilgili alet ve cihazlar sergileniyor. Denizfenerlerinin halkın ilgisine ve ziyaretine sunulmasında önemli bir rol oynayan Şile'deki Fener Müzesi, Türkiye'nin diğer tarihi denizfenerleri için de başlatılacak olan "fener-müze" projesinin hayata geçirilen ilk adımı olarak yerli-yabancı gezginlerden büyük ilgi görüyor.

10 yorum:

Berceste dedi ki...

Çok güzel çok! Nedense Deniz Fenerlerini çok severim. Belki anlatılan hikayeler, belki ıssız deniz kenarları etkili bunda bilmiyorum ama seviyorum. Daha doğrusu seviyordum. Her güzel şeyi mahfettikleri gibi, onun adını mahfettiler :( Artık İngilizcesi ile mi anmalı bilmiyorum :(

Berceste dedi ki...

Aaaa bu arada, sen Blogger'a geçtin, onu da kapattılar ya! Dedim Şefika kızacak şimdi :) Hoş hepimiz çok kızdık ya, gene de sen iki kat kızmış olmalısın!

Şefika dedi ki...

Ah Dilek her kavramın içini boşalttılar, kabak gibi oydular. Kof kabuk kalmasın fener diye yazdım.
Oysa öyle büyük bir çağrışım zenginliği var ki fenerde. Örneğin V. Woolf Deniz Feneri romanında çocuk yaşında kaybettiği annesini anlatarak ona ulaşmaya çalışır. Fener annesinin yani denizin içindeki bir ışıktır.

Öteki konuya gelince kızdım valla ama bu işi bilenlerin harekete geçmemesine kızdım. Yapılan saçma sapan yorumlara kızdım. Herkes vur abalıya yargıca çemkirdi. yasalarda gerekli değişiklikleri yapmayanlara, yahut bu konuda yol gösterici olması gerekirken kılını kıpırdatmayan bilişimcilere kimsenin sesi çıkmadı. O konuda facebook'da filan birlikten kuvvet doğar anlayısıyla bir takım faaliyetler yapıldı ama bloggerların çoğu ortada yoktu bile. Neysa daha fazla uzatmayayım lafı.

Sevgiler yolluyorum sana.

Şefika dedi ki...

Haa sakın ingilizcesi deme. Onu yeniden Türkçeye çevirirsen bak ne oluyor. O da fena:))

Berceste dedi ki...

Ingilizce'den geri çeviri hiç aklıma gelmemişti, çok güldüm. Aman aman Allah korusun!

Diğer konuya gelince... Sarı Basın kartı meselesine ne dersin? :( Punto amca yazmıştı...

Şefika dedi ki...

212 hakkını kaldırıyorlar yanlış anımsamıyorsam. Kaldırmasalar da gazete sahipleri kimseye bir süredir ne 212 yapıyor dolayısıyla ne de kart veriliyordu zaten. Gazeteciden esirgenen kartların kimlere gittiği o yazıda var işte. (Ne kadar has gazeteci kaldı o da meçhul ya...) Basın mensubu açısından böyle bir de facto durum vardı.Gazeteciler kendi söküklerini dikemiyorlar kısacası.

Punto dedi ki...

Gerçekten ben de fenerleri çok severim. Bilmem bunda Rumelifeneri'indeki fenerin rolü var mı? belki de yol gösterici oldukları için seviliyorlar.

Şefika dedi ki...

Akın abi, Fener anılarınız da vardır sizin:)) Belki birgün yazarsınız da zevkle okuruz...
Öyle ya hem balıkçılığınız var hem de Fener köylüsünüz, değil mi?

ERDIL dedi ki...

Sefika kardesimin anlatimiyla Deniz Fenerini animsamak ne kadar güzel.
Insallah bu güzel anilar gölgelenmez.
Yeni nesilin gözünde, onlarda bizim gibi animsarlar.!!!
Saygilarla.

Şefika dedi ki...

Dileğinize katılmamak mümkün mü hiç Erdil Bey...
Selamlar, saygılar.